Google Reklamları

11 Haziran 2011 Cumartesi

Mynet Haberler...

Ünlülerle ilgili son dakika magazin haberleri Mynet haber kalitesiyle sizlerle.

11 Temmuz 2010 Pazar

Forum Sayfamız

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Neler yediğinizi biliyor musunuz?


Hazır yiyeceklerin düşünüldüğünden daha karmaşık olduğunu belirten uzmanlar, birçok hazır yiyeceği uzun süre taze tutmak için katkı maddeleri eklendiğini belirttiyorlar.

Howstuffworks'te yer alan haberde, 5 büyük fast food zincirinin menülerini inceleyen uzmanlar, en yaygın kullanılan 10 katkı maddesini açıkladılar;


1. Tavuk eti: Tavuk eti, sığır veya hindi etinden daha ön planda ilk sırada yer alıyor. Birçok fast-food zincirinde sığır etinden daha fazla tavuklu menü bulunuyor. Örneğin, bazı firmalar tavuk sandviçlere, nuggetlar, hediye tavuk çubukları, tavuklu atıştırmalıklar ve salatalar gibi tavukla yapılan menülere önem veriyor. Tüketime gelince sonuçlar değişiyor, çünkü buradaki et tüketimi daha fazla.

2. Xanthan Gum: Soslarda, süt ürünlerinde, kremada, içeceklerde, dondurmada ve pek çok üründe stabilizatör, emülgatör ve kıvam arttırıcı kullanılan katkı maddesi, birçok yiyecekte hoş ve tatlı bir his oluşturur. Bu katkı maddesinin bilinen herhangi bir yan etkisi bulunmuyor.

3. Mono ve digliseridler: Bu maddeler emulsifiye olarak biliniyor. Mono ve digliseridler çok geniş yelpazedeki ürünlerde kullanılıyor. Pastacılık ürünleri, yerfıstığı yağı, margarin, krem şanti, puding ve dondurma gibi ürünler bunlardan bazılarıdır.

4. Soya yağı: Soya fasülyeleri, soya yağı çıkarmak için eziliyor ve solventlerle karıştırılıyor. Bol yağda kızartmak için kullanılan soya yağı, ayrıca kraker, kurabiye, margarin, hamur işleri ve çorbalarda anahtar malzemedir. Bazı içeriklerde soya yağı olarak etiketlenirken, bazıları ise bitkisel yağ olarak tanımlar.
Soya yağı, çeşitli doymamış yağ asitleri içerir. Maalesef, doymamış yağlar uzun raf ömrüne sahip değildir. Hidrojenasyon ya da yüksek basınç altında soyayağının içine hidrojen gazı sıkıştırılarak istenmeyen bu özellik ortadan kaldırılıyor.

5. Niasin: Birçok gerekli vitamin, mineraller ile A, C ve K vitaminleri içeren brokoliyi fast-food menülerinde bulamazsınız. Taze sebze ve meyvelerin yerine işlenmiş gıdalar vardır. Buğday unu, fast-food yiyeceklerde kullanılan en yaygın işlenmiş gıdadır. Buğday unu, susamlı, susamsız, özel şekilli ekmek yapımında kullanılıyor. Ekmek ürünlerinde bulunan buğday unu, çeşitli vitaminler, mineraller, folik asit, demir ve riboflavin içeriyor. Fakat, en yaygın kullanılan katkı maddesi niasin ya da B3 vitaminidir. Niasin, suda çözünebilen ve vücuttan idrar yoluyla atılır. Günlük niasin alımı için ekmek yemek zorunda değilsiniz. Süt ürünleri, balık, yağsız et, yer fıstığı ve yumurta da bol miktarda niasin bulunuyor.

6. Monosodyum Glutamat: Namını Asya mutfağında kazanan monosodyum glutamat (MSG), birçok fast-food restoranı tarafından kullanılıyor. Monosodyum glutamat glutamik asidin bir tuzudur. Glutamik asit proteinleri oluşturan 20 amino asitten birisidir. Besinsel açıdan bakıldığında elzem olmayan bir amino asittir, yani vücudumuzda sentezlenebilir.

MSG'nin güvenirliliği yıllardır bir soru işaretidir. 1959 yılında, Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi, MSG'yi güvenilir madde olarak sınıflandırdı. Sonra, 1980'li yıllarda araştırmacılar, glutamat ailesindeki kimyasalların beyin dokularına hasar verip vermediğini merak etmeye başladılar. Bu konudaki çalışmalar, sinir sisteminin normal fonsiyonunda glutamatın rolünü ortaya çıkardı. Aç karnına fazla miktarda MSG yiyenlerde ve astımlı hastalarda kısa süreli yan etkiler görüldü.

7. Tuz: Sodyum klorür ya da tuz, fast-food menülerinde her zaman bulunuyor. İlk sırada olmamasına rağmen tatlı yiyeceklerde bile tuz var. Fast-food zincirleri, yemeklerini daha lezzetli yapmak için tuz kullanıyor. Biberle beraber mevsim hamburgerlerinde eşleşen tuz, ekmekte, et ürünlerinde ve peynirde kullanılan başlıca katkı maddesidir. Bazı firmaların menülerinde 1,15 gram tuz bulunuyor.

Birçok sağlık uzmanı çok fazla tuz yenmemesi gerektiği konusunda halkı uyarıyor. Çünkü fazla tuzlu yiyecekler yemekle yüksek kan basıncı arasında bir ilişki olduğu açıklanıyor. Yetişkinler için günlük 6 gram, 7-10 yaş arası çocuklar için günlük 5 gram ve 4-6 yaş arası çocuklar için ise 3 gram tuz tüketimi öneriliyor.

8. Karamel Renk: Renk katkı maddeleri, yiyeceğin öz rengini korumak, renk değereni artırmak ya da renk doğal olarak bulunmadığında ekleniyor. En yaygın renk katkı maddeleri: Yellow No. 5, Yellow No. 6 and Red No. 40. Bir kaynağa göre, jöle ve hamur işlerinde kullanılan Red No. 40, Amerika'da kullanılan en yaygın gıda boyasıdır. Yellow 5 ve 6 ise peynirlere, pudinglere ve turta malzemelerine ve alkolsüz içeceklere altın parlaklığını veren diğer boyalardır. Ancak, fast-food menülerini incelediğimizde karamel rengin daha yaygın kullanıldığı görülüyor. Ancak karamel rengin ürünün lezzetinde hiçbir etkisi bulunmuyor.

9. Yüksek fruktozlu mısır şurubu: 1957 yılında 2 bilimadamının geliştirdiği yüksek fruktozlu mısır şurubu, konserve yiyeceklerde, kek ve bunun gibi ürünlerde, ketçaplarda (bir yemek kaşığı ketçapta bir çay kaşığı bulunuyor) dondurmalarda, pastillerde, reçellerde ve birçok başka yiyecek maddesinde kullanılırken, diğer benzeri madde ise alkolsüz içeceklerde (kola, soda vb.) bulunuyor.

Üreticiler, 3 adet enzimin de genetiğiyle oynayarak yüksek sıcaklığa dayanıklı hale getiriyorlar. Böylece yediğimiz içtiğimiz herşeye (pastaneden aldığımız baklava ve kola da dahil) genetiğiyle oynanmış bu sözde şekeri bol bol katıyorlar, çünkü normal şekere göre çok ucuz.
Gıdalarda yoğun olarak kullanılmaya başlandığı 1980' den itibaren Amerika'da obezlik neredeyse 4'e katlandı. Baskılara boyun eğmeyen pek çok bilim adamı bu yükselen obezliğin en büyük suçlusu olarak bu maddeyi gösteriyor.

10. Sitrik asit: Tuz yüzyıllardır etleri ve balıkları korumak için kullanılıyor. Gıda uzmanları ve üreticiler diğer kimyasalların da koruyucu olduklarını keşfettiler. Limon, greyfurt gibi birçok meyvede doğal olarak bulunan sitrik asit, bunlardan biri. Gıdaların ve çeşitli organik maddelerin dayanıklılığını arttırmak için ve bazı alkolsüz içeceklere tat vermek için kullanılan sitrik asitten, şekerleme ve ilaç yapımında da yararlanılıyor. Sonuç olarak, sitrik asit nüfusun yüzde 99,9'unda herhangi bir yan etkisi bulunmuyor.

Kilo alımı hakkında bilinen doğru ve yanlışlar


Şeker Açlık Duygusuna Yol Açar mı?
Vücudumuza aldığımız şeker bize sadece kalori verir. Bunun dışında vücut için hiçbir faydası yoktur. Şeker yenildiği zaman insulin salgılanımı uyrılacağı için açlık hissi uyandırır. Diyet yapan insanlar kan şekerlerinin düştüğünü bahane ederek şeker alımına ihtiyaçları olduğunu düşünürler. Oysa vücuda alınan tüm besinler ve şekerler glikoza dönüşmektedir. Bu yüzden kişi hiç şeker yemese de diyete bağlı olarak kan şekeri düşmez.

Şeker Açlık Duygusuna Yol Açar mı?
Vücudumuza aldığımız şeker bize sadece kalori verir. Bunun dışında vücut için hiçbir faydası yoktur. Şeker yenildiği zaman insulin salgılanımı uyrılacağı için açlık hissi uyandırır. Diyet yapan insanlar kan şekerlerinin düştüğünü bahane ederek şeker alımına ihtiyaçları olduğunu düşünürler. Oysa vücuda alınan tüm besinler ve şekerler glikoza dönüşmektedir. Bu yüzden kişi hiç şeker yemese de diyete bağlı olarak kan şekeri düşmez.

Şeker haricinde kullanılan tatlandırıcılar da insan vücudunda ciddi sağlık sorunlarının nedenleri arasında yer alabiliyor. Uzun süre ve çok yüksek düzeyde alınan tatlandırıcıların kanser yapıcı etkisi olduğu görülmüştür. Bu ürünlerin insülin salınımı üzerinde şeker kadar etkileri yoktur, bu yüzden normal şekerden daha iyi oldukları düşünülebilir. Rafine beyaz şeker yerine, daha az kalori içeren ve mineral tuzlarla vitaminler açsından da daha zengin olan balı tercih etmek organizma açısından çok daha yararlıdır.

Zayıflama Rejimlerinde Önemli Olan Günde Ne Kadar Kalori Alındığı mıdır?
Kalori hesabı yapmak zayıflamak isteyen bir kişi için şarttır ama kalorinin nasıl alındığı önemlidir. Vücuda alınan kalorinin %12 – 15’i proteinlerden, %25 – 30’u yağlardan ve %50 – 60’ı karbonhidratlardan gelmelidir. 1 gram yağ 9 kalori, 1 gram protein ve karbonhidrat 4 kalori vermektedir. Vücuda alınan karbonhidratların ve proteinlerin fazlası da yağ olarak depo edilmektedir. Bütün kalorilerin vücutta yaptığı etki ve kiloya dönüşme özelliği aynı değildir. Örneğin aldığımız karbonhidrat, protein ve yağlar kalori olarak harcanabilmesi için glikoza dönüşmektedir ilk önce glikoza dönüşen grup karbonhidratlardır. Daha sonra yağlar ve proteinler glikoza dönüşür. Alınan kalori harcanan kalorideen daha az ise harcanamayan glikozlar yağa dönüşerek vücudun değişik yerlerinde depo edilir. Kadınlarda daha çok kalçada depolanırken, erkeklerde göbekte depo edilir.

Atıştırmak Formu Bozar mı?
Gün içinde yemek zamanları dışında bir şeyler yiyor ve normalde 3 öğünden aldığınız kaloriyi 4,5 hatta 6 küçük öğünde alıyorsanız bu atıştırmalar bir sorun yaratmaz. Çünkü bu şekilde bir beslenme düzeni aşırı kalori almamanızı ve vücudunuzun her öğünde sindirim olayı için daha çok kalori harcamasını sağlar. Fakat siz her öğünlerinizde yemeniz gerektiği kadar yedikten sonra abur cubur atıştırıyorsanız, bu elbette kilo almanıza neden olacaktır.

Tuz Şişmanlatır mı?
Tuz, vücudun su tutmasına yol açar ancak vücuttaki yağ oranlarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Buna karşılık aşırı tuz kullanımı suyla beraber kişide şişkinlik hissine yol açabilir. Bu yüzden özellikle adet dönemi öncesinde tuz kullanımında aşırıya kaçılmaması tavsiye edilir. Öte yandan tuzun iştah açıcı etkisi göz önünde tutulduğunda özellikle rejim yaparken neden tuzdan kaçınılması gerektiğide ortaya çıkar. Dolayısıyla tuzun kilo alımı üzerinde doğrudan değil, dolaylı bir etkisi vardır.

Sık Yapılan Ağır Rejimler Metabolizmayı Bozar mı?
Ağır rejimler sadece metabolizmayı değil sindirim sisteminizi de bozar. Önce aşırı bir kısıtlama, dolayısıyla ani kilo verme, ardından da aşırı yasaklar yüzünden kontrolün kaybedilmesi ve ani kilo alımı gibi bir kısır döngüye girildiğinde metabolizma sarsılır. Bunun sonucunda da çok doğal olarak aşırı kilo riski artar. Buna bağlı olarak kişide yeme ihtiyacının tamamen ön plana çıktığı pek çok patolojik sorun ortaya çıkabilir. Bu durumda yapılması gereken; yavaş kilo verdiren, kişiyi korkunç yasaklar içinde boğmayan ve hem yemek hem de rejim olayını yaşamın tek unsuru haline getirmeyen rejimlere yönelmektir.

Çok Su İçmek Zayıflatır mı?
Belli bir diyet ve egzersiz programına bağlı olmadan çok miktarda su içmenin zayıflatıcı bir etkisi yoktur. Buna karşılık rejim yaparken, özellikle su, bitkisel çaylar gibi bol miktarda (en az 1,5 litre) sıvı alınması vücutta biriken toksinlerin atılmasını kolaylaştırmak açısından yararlı olacaktır. Gün içinde hafif bir açlık hissettiğinizde bir büyük bardak su içmek belki de o an için iştahınızı kesebilir ve sizi gereksiz kaloriler almaktan koruyabilir. Özellikle mineral tuzlar açısından zengin suların tercih edilmesi, rejim sırasında vücutta bazı besinlerin tüketilmesine bağlı olarak ortaya çıkan eksikliklerin giderilmesine yardımcı olabilir.

Zayıflamak için Suyu Öğün Aralarında mı İçmek Gerekir?
Zayıflamak için suyu yemeklerden önce içmek gerekir. Yemek öncesi içilen su mide kapasitesini dolduracağı için tokluk hissi verecektir ve yenilen yemek miktarını azaltacaktır. Yemek aralarında içilen su ise iştah açabilir. Ayrıca sıvı tüketmeden ya da az miktarda sıvı alarak yediğiniz bir yemekte daha çabuk doyarsınız. Ancak lifli yiyeceklerin, bir miktar sıvıyla tüketilmesi lifin şişerek hacim oluşturmasını ve tokluk hissi vermesini sağlayacağı için bu tip besinlerin sıvı gıdalarla veya suyla birlikte alınmamasında yarar vardır.

Sıcak Ortamlar Zayıflatır mı?
Sauna gibi sıcak ortamlarda terlemeyle kaybedilen, yağ değil sudur. Bu gibi sıcak ortamlar organizmanın toksinlerden arınmasını, kasların gevşemesini, kırgınlığın atılmasını sağlar ama sizi zayıflatmaz.. Mutlaka soğuk suyla yapılan bir duşla tamamlanması gereken sauna seansları, kalp damar, solunum ve dolaşım sistemi hastalıkları olan kişiler için uygun değildir. Ayrıca kilo kaybetme açısından bakacak olursak soğuk, sıcaktan çok daha etkilidir. Örneğin 18 derece suyla yapılacak bir banyo dakikada 7,2 kalori harcamanızı sağlar.

Alkol Şişmanlatır mı?
Bütün alkollü içecekler, hatta içerdiği tannin gibi maddeler sayesinde diğerlerinden daha iyi olduğu iddia edilen şarap bile, az ya da çok oranda kalori içerir. 1 kadeh şarapta 85 kalori varken, 1 kadeh rakıda 335 kalori vardır. Ayrıca alkol alımına bağlı olarak tüketilen diğer besin maddelerinin de (kızarmış patates, cips, mezeler vs.) vücutta gereksiz bir kalori ve yağ deposu olarak kalacağını unutmamak gerekir.

Diyet Ürünleri Zayıflatmaya Neden Olur mu?
Diyet ürünleri zayıflamayı sağlamaz, ancak bu ürünlerin zayıflamaya yardımcı oldukları bilinmektedir. Tabii hangi besin maddesinden söz ettiğiniz de önemli. · Süt, yoğurt, peynir ve et gibi ürünler yağı azaltılarak diyet hale getirilirler. · Şekerlemeler, çikolatalar, şekerli içecekler şeker yerine tatlandırıcılarla yapılmışlarsa kaloriler azaltılmıştır. Eğer şekerden daha geç emilen sorbitol, fruktoz gibi doğal tatlandırıcılar kullanılmış ise kalorisi normal ürünlerle aynıdır. · Ekmek grubu ürünler diyet ürün haline getirilirken lif yönünden zenginleştirilmekte ve yağ eklenmemektedir.

9 Temmuz 2010 Cuma

İshalli Çocuğun Beslenmesi


Çocuğunuz Altı Aydan Küçük ve Henüz Ek Gıda Almıyorsa
Emzirmeyi sıklaştırın.
Her kaka yapışta çaydanlığın altındaki kaynamış ve soğumuş sudan olabildiği kadar çok içirin.

Çocuğunuz Ek Gıda Alıyorsa
Çocuğunuzu yemeye teşvik edin ve ona, günde en az 6 kez yiyecek sunun.
Kısa aralıklarla enerji ve proteinden zengin, yumuşak, taze hazırlanmış, püre şeklindeki yiyeceklerden (beyaz peynir, haşlanmış yumurta, patates, yoğurt, yoğurt ile yapılmış az yağlı pirinç çorbası, tarhana çorbası, pirinç lapası, haşlanmış et, ızgara köfte, az yağlı pirinç pilavı, makarna gibi) verin.
Potasyumdan zengin besin olarak muz püresi veya taze sıkılmış meyve suları içirin.
Şekerli ve yağlı yiyecekler ishali artırır. Çocuklara böyle gıdalar (çikolata, bisküvi, gofret, kuruyemiş, pastalar, meşrubatlar, yağ, bol, reçel, pekmez) vermeyin.
Hazır meyve suları ve kolalı içeceklerin ishalli çocuğunuza hiçbir yararı yoktur.

Çocuğunuzu İshalden Korumak İçin

Ona ilk altı ay sadece anne sütü verin.
Dokuz aylık olunca kızamık aşısını yaptırın.
Çocuğunuza yiyecek hazırlamadan ve beslemeden önce, çocuğunuzun altını değiştirdikten sonra, kendiniz tuvaletten çıktıktan sonra mutlaka ellerinizi yıkayın. Ellerinizi yıkarken sabunu elinizde dört defa çevirmeniz yeterli olacaktır.
İshal olma riskini azaltmak için çocuğunuzu beslerken biberon kullanmayın. Bebeğinizin yiyeceklerini kolay temizlenen cam veya porselen kaplarda hazırlayın ve kaşık ile yedirin.
Temizliğinden emin olmadığınız yiyecek ve içecekleri asla kullanmayın.
Çiğ sebze ve meyveleri temiz su ile yıkamadan yedirmeyin.
Yiyecekleri ağzı kapalı olarak buzdolabında saklayın.
Pişirilmiş yiyeceklerinizi oda sıcaklığında iki saatten fazla bırakmayın ve bunları çocuğunuza yedirmeyin.
Temizliğinden emin olmadığınız suları kaynatıp soğutarak çocuğunuza içirin.
İçme ve kullanma sularınızı temiz kaynaktan temin edip, temiz kaplarda ağzı kapalı olarak saklayın.

İshalli Çocuğun Anne ve Babasına Öneriler

İshal su kaybı nedeniyle öldürücü olabilen bir hastalıktır. İshali olan çocuğunuzda su kaybını önlemek için su ve sulu gıdaları (kaynatılmış çorbalar) her zamankinden daha fazla verin.
Her kakadan sonra, iki yaşından küçük çocuklara bir çay bardağı, iki yaşından büyüklere ise bir su bardağı, yukarıda sayılan içeceklerden mutlaka içirin.
İshali olan çocuğu aç bırakmayın, beslenmesine devam edin. İshalli çocuğu sık sık ve az az besleyin. Emiyorsa anne sütünü kesmeyin. Daha sık emzirin. Çocuğunuza, ishali geçtikten sonra, iki hafta süre ile ek bir öğün verin.
Çocuğunuzu, ağız ve dilin kuruması, bıngıldak ve gözlerin çökmesi, göz yaşının olmaması, karın derisinin çekilip bırakıldığında yavaş geri dönmesi gibi su kaybı belirtileri yönünden yakından izleyin.
İshalli çocuğunuza, doktor önerisi dışında antibiyotik vermeyin. İshal kesici ilaçların çocukluk çağı ishal tedavisinde asla yeri yoktur.

Aşağıdaki durumlarda çocuğunuzu hemen bir sağlık kuruluşuna götürün;

Belirgin susaması veya su kaybı belirtileri varsa çocuğunuzun ishali üç gün içinde düzelmiyorsa çok sık veya fazla miktarda kaka yapıyorsa, tekrarlayan kusmaları oluyorsa, yeme içmesi bozulduysa, kakasında kan varsa, ateşi yüksek ise.

Evde Bebek Bakımı

Emzirme düzeni : Ilk haftalarda emzirme düzensizdir ve bebek her istediğinde emzirilmelidir. Her iki göğsü de eşit sürelerde emzirtmek idealdir. Ancak bu her zaman gerçekleşmez. Bebek bir seferde tek göğsü emerse bir sonraki sefer diğer taraftan emzirmek gerekir. Ilk 10 dakikadan sonra gelen süt daha yağlıdır; bebekte doygunluk hissi uyandırır. Bir göğsü emmesi bu nedenle yeterli olabilir. Günde yaklaşık 10-12 kere emmesi ve ilk 4-6 ay gece beslenmesi normaldir. Emzirilen bebeğe su vermek gerekmez. Meyve püresi ve pirinçli mama benzeri ekbesinler 6 aydan sonra verilmelidir.

Dışkı ve idrar sıklığı : Bebeğinizin ilk ayında dışkı sayısı fazladır (günde 6-8 kez). Anne sütüyle beslenen bebeklerin dışkıları cıvık olur. Dışkı ilk günler yeşilimsi, daha sonra altın sarısı renk alır. Mama ile beslenen bebeklerin dışkıları daha kıvamlı ve sıklığı daha azdır. Bu bebeklerde kabızlık da olabilir. Bebeğin günde en az 6-8 kez idrar yapması gerekir.Bu beslenmenin yeterli olduğunu gösterir. Bir iki ay sonra bebek 2-3 günde bir de dışkılıyabilir, buda normaldir.

Alt değiştirme : Bebeğinizin altını sık değiştirin. Beslenme öncesi altı kirli ise veya bebek huzursuz ise bebeğinizin altını değiştirin. Beslenme ile barsak hareketleri artacaktır; bu nedenle beslenme sonrasıda bebeğinizin altını değiştirmeniz gerekebilir. bebeğin altını ıslak pamukla silebilir, çok kirli ise yıkayabilirsiniz. hazır silme bezleri, yolculuklarınızda pratik olacaktır. bebeğin cildi çok hassastır. Islak veya kirli bez uzun süre ( 3-4 saat ) kalırsa PİŞİK olur. Bu durumda bebek cildine uygun pişik kremi uygulayabilirsiniz. Unutmayın kız bebeklerin altları önden arkaya doğru temizlemek gerekir.

Göbek bakımı : Göbeğin ve çevresinin temiz ve kuru kalması gerekir. Göbek bağı kullanmayın. Günde 2-3 kere göbek kordonunu dibinden, alkollü pamuk ile silin. Göbeği bezin dışında bırakmaya dikkat edin. Göbek 7-14 gün içinde düşer. Düştükten sonra yerinde hafif bir kanama olması normaldir. Bu durumda alkol ile silebilirsiniz.

Bebek banyosu : Göbek düştükten 1 gün sonra banyo yaptırabilirsiniz. Göbek düşene kadar yumuşak bir bezle bebek cildini uygun bir sabunla silin ve daha sonra durulayın. Gün aşırı banyo yeterli olacaktır. Ancak ağzını, çenesini ve genital bölgesini sık sık ıslak, sabun- suz, yumuşak bir bezle silmeniz gerekir. Banyolarında içme suyu kullanmanız gerekmez.
Ancak cildinde yara varsa veya ameliyat geçirdiyse kaynamış ve ılıtılmış su kullanmanız gerekebilir. Bu konuda DOKTORUNUZUN TAVSİYELERİNİ almalısınız. Suyun ısısını, kolunuzun iç kısmını suya daldırarak test etmelisiniz. Banyo sonrasında cildi durulamak son derece önemlidir. Sabun bebek cildini tahriş edebilir

Cilt bakımı : Her banyo sonrası krem veya yağ sürmek gerekmez. Bebek cildi çok hassastır. Krem ve yağlar sürerek cildin terlemesi önlenirse, ufak sivilceler ve isilik tarzında döküntüler ortaya çıkabilir. Eğer cildi kurur ve çatlaklar gelişirse, bir bebek losyonu veya nemlendiricisini günde 2 kere sürebilirsiniz.Bebeğin cildi kuru ise çok banyo yaptırmayın.Banyonun suyuna bebe yağı eklemek de işe yarayabilir.

Tırnak bakımı : Bebeğin tırnağını, ona özel bir bebek tırnak makası ile kesebilirsiniz. Uzamış tırnaklarıyla bebek, yüzünü ve gözünün kornea tabakasını çizebilir. Bebek tırnak makasıyla tırnağın keskin ve sivri köşeleri de ince bir törpüyle yumuşatın. Bu işlemi yaparken yanınıza bir yardımcı almalısınız.

Hapşırık ve hıçkırıklar : Hapşırık, genze kaçan damlacıkları temizlemek üzere bir reaksiyon, hıçkırık ise solunum kası olan diyaframın uyarılması sonucu ortaya çıkan bir reflekstir. Hıçkıran bebek kısa süre ile emzirilirse bu refleks yavaşça kaybolur.

Yatma pozisyonu : Bebeğinizi sırtüstü yatırın. Son yıllardaki araştırmaların sonuçlarına göre sırtüstü yatış en güvenli yatma şeklidir. Bebeğin başını uyurken her iki yana çevirebilirsiniz. Bebek uyanıkken yüzükoyun yatırarak kollarının kuvvetlenmesine yardımcı olabilirsiniz. Yastık ve kuştüyü yorgan kullanmayın. Yorganını göğüs hizasına kadar örtün, başına çekmeyin. Bebeği fazlaca ısıtmayın. Yatağında yumuşak oyuncaklar bırakmayın. Bu önlemler SIDS denilen nedensiz beşik ölümlerini önlemek amacıyla tüm dünya bebeklerine önerilmektedir.

Oda ısısı : Sizin rahat ettiğiniz oda ısısında bebeğiniz de rahat edecektir. Zamanında doğan bebekler için 21 derece uygundur. Eğer klima kullanıyorsanız, bebeğin üzerine üflememek koşuluyla bebeği odada tutabilirsiniz. Unutmayın, bebek, kapı veya pencerenin aralanmasıyla, çok soğuk olmayan bir ortamda hemen üşümez. Üşüse de hasta olmaz. Aşırı ısıtma, beslenmeye isteksizlik ve uyku haline neden olur. Bebeğin elleri ve burnu soğuksa, ortam ısısı yetersiz demektir. Bu durumda vücut ısısına da bakılabilir. Uzerine bir battaniye örtülerek bebek ısıtılmalıdır. Devamlı soğuk olan bebekler iyi büyüyemezler.

Araba Koltuğu : Hastaneden evinize giderken ve bundan sonraki yolculuklarınızda yeni doğan bebekler için olan araba koltuğu kullanın.

Ziyaretler : ilk haftalarda yorucu ziyaretlerden kaçının. Bebek bakımı zor da olsa en kolay biçimde evde yapılır. Bebeği kalabalık gurupların içerisine sokmayın. Unutmayın, özellikle kış aylarında, kapalı ortamlarda, virüslerin neden olduğu üst solunum yolu enfeksiyonlarına çok sık rastlanır. Bebeğin hastalanmaması için öptürmeyin, kalabalıklara sokmayın, ufak çocuklardan uzak tutun. Annenin de lohusa döneminde kendini iyi koruması gerekir.

Eve giderken gerekenler :
Hastaneden çıkarken : Alt bezi, body (iç tulum), tulum, battaniye (tercihen delikli).

Evde : Pişik kremi, burun aspiratörü (gerekebilir), serum fizyolojik burun damlası, pamuk, pansuman alkolü, tırnak makası, bebek fırçası.

Diğer araç ve gereçler : Araba koltuğu (aynı zamanda ana kucağı gibi kullanılabilir), beşik, alt değiştirme masası, bebek banyosu.

Bebeğinizin ilk kontrolü : Taburcu olduktan bir hafta sonra yapılır. Bundan sonraki kontrol ve aşılar için doktorunuza danışınız. bebeğiniz doktorunu ziyarett ettiğinde tam bir tıbbi muayeneden geçer. Yaşına göre büyüme ve gelişmesi izlenir. Her ay için beslenmesi değerlendirilir ve gerekli diyet önerileri verilir. Belirli dönemlerde kansızlık ve idrar yolu enfeksiyonu taraması, verem testi yapılır; işitme ve görme fonksiyonları değerlendirilir. Gerekli görüldüğünde ilgili uzmanlık alanlarına yönlendirilir. Zamanı geldiğinde ev kazalarından korunma, disiplin, tuvalet eğitimi, okula hazırlık, öğrenme güçlüğü, dikkatsizlik, davranış bozukluğu, cinsel ve sosyal gelişim konularında da aile desteklenir.

Şu durumlarda derhal doktorunuzu aramalısınız:
- Bebek 6-7 saat uyanmazsa,
- Kasık bölgesinde ağrılı şişlik olursa,
- Ateş, popo dan, 38°C nin üzerindeyse, (Fazla ısınmış olabilir. Önce üzerini açın. 15 dakika bekleyin ve sonra derece ile ölçün. Ateşi hala 38'in üzerindeyse hemen doktorunuzu arayın),
- Tüm vücuda yayılmış sarılık varsa,
- Bezlerinin dışına kadar taşan sıvı tarzında dışkılama (günde 3-4 defa) oluyorsa,
- Üst üste fışkırtır tarzda kusuyorsa...

BEBEĞİN EMZİRİLMESİ

Emzirmenin anne için yararları :
  • Ucuzdur,hazırlama sorunu gerektirmez.
  • Anne ve bebeği arasındaki duygusal bağı güçlendirerek sevgi dolu bir ilişkiyi kolaylaştırır.
  • Kontraseptif etkisi vardır.
  • Annenin sağlığını korur.
  • Göğüs kanseri
  • Over kanseri
  • Osteoporozis
  • Anemi (uterusun eski haline dönmesine yardımcı olur,anneyi aşırı kan kaybından korur)

Emzirme anne ile bebek arasında güçlü bir bağ sağlar.
Emzirme bebeğin duygusal gereksinimlerini karşılar.Anne sütü türe özgü bir salgıdır ve başka hiçbir besin maddesi anne sütünün bebeğe sağladığı yararları sağlayamaz.


Emzirmemek annede meme kanseri riskini arttırır. Yapılan çalışmalarda emzirmenin meme kanseri riskini azalttığı saptanmıştır. En az 24 ay emzirenlerde bu azalma %25 olmaktadır. Emzirmeye genç yaşlarda başlayanlarda bu azalma daha fazla olmaktadır.Bebekliklerinde anne sütü yerine mama ile beslenen kız çocukların ileriki yaşamlarında meme kanserine yakalanma riski anne sütü alanlara göre %25 artmaktadır.Yapılan araştırmalarda bebekliklerinde anne sütü ile beslenen gençlerin mama ile beslenenlere göre zeka düzeylerinin daha yüksek olduğu ve okulda daha çok başarı gösterdikleri saptanmıştır.


Anne sütünün sindirilmesi daha kolaydır. Bebekler annelerinin sütünü diğer memeli hayvanların sütüne göre daha rahat sindirebilirler. Bunun muhtemel nedeni anne sütünün içerdiği türe özgü bir enzimdir. İnek sütünde daha fazla protein olmasına karşın sindirimi daha zordur ve bebekler bütün bu proteinleri kullanamazlar.
Emzirme doğum sonrası annenin rahminin küçülmesini kolaylaştırır.
Emzirmeyen annelerin rahimleri doğum öncesindeki boyutlarına asla dönemez. Her zaman eskisinden biraz daha büyük kalır.. Bebeğin emme hareketi kanda süt üretici hormonların serbest dolaşımını sağlar. Bu da, süt bezlerinin faaliyetlerini canlandırmanın yanı sıra rahmin de normal haline dönmesini hızlandırır.

Anne sütü bebek için doğal bir sakinleştiricidir. Anne sütünün içerdiği bazı kimyasal maddeler bebeğin daha kolay uykuya dalmasına yardımcı olur. Sinirli bebekler daha kolay sakinleşir.

Anne sütü ile beslenen bebekler daha az doktora gider. Anne sütü ile beslenen bebekler genel olarak daha sağlıklı oldukları için daha az doktora gitme gereksinimi görülür.

Anne sütü ağrı kesicidir. Anne sütü içerisinde bulunan endorfinler bebek için doğal bir ağrıkesici vazifesi görür.
Anne sütü her zaman temizdir. Emzirme bebeğin diş sağlığı için yararlıdır.
Memeden emmek, biberondan emmeye göre bebeğin diş ve çene gelişmi için daha uygundur. Memeden emerken biberona göre 60 kat fazla enerji harcayan bebeğin çene kasları daha kuvvetli olur. Düzgün gelişen bir çenede çıkan dişler daha düzgün ve sağlıklı olur.

Anne sütü ile ilgili bir araştırma ABD’de rasgele seçilen 13 aylık ile 5 yaş arasındaki 345 çocuk üzerinde yapılan araştırmada, üç aydan az süreyle anne sütüyle beslenen bebeklerde öğrenme ve kavrama yeteneğinin az geliştiği belirlendi.Araştırmada, annenin yaşı ve sigara alışkanlığının etkileri de göz önüne alındı. Uzmanlar, annenin emzirdiği bebeğiyle daha yakın ilişki içinde bulunduğuna dikkat çekerek, bunun çocuğun zekasının gelişmesinde rol oynadığını düşünüyor. Anne sütünde bulunan besinlerin de bebeğin zekasının gelişmesinde olumlu rol oynadığı biliniyor.

Emzirmeye Başlamadan Önce
Emzirme zamanlarını, kendiniz için en uygun ve dinlendirici olan saatlere göre programlayın. Bebeğinizi emzirirken size en rahat gelen duruşu benimseyin. Bebeği emzirmeye başlamadan önce ellerinizi sıcak suyla yıkayın. Göğüs uçlarınızı temizleyin.

Emzirmenin Yararları
Anne sütü bebeklerin gelişebilmeleri için gerekli tüm besinleri içerir, bulaşıcı hastalıklara karşı ona bağışıklık kazandırır. Emzirme, aynı zamanda, anne ile çocuk arasında, çocuğun ruhsal açıdan sağlıklı gelişmesini etkileyen yakın bir ilişkinin doğmasına yardımcı olur.

Nasıl Emzirmeli ?
Bebeğe önce bir memenizi verin ve 10 dakika emzirin, sonra diğerini vererek 10 dakika daha emzirin. Bir sonraki emzirmeyi, bebeğin en son emdiği göğüsten başlatın. Bebeğiniz, süt gereksinmesinin önemli bir bölümünü emzirmenin ilk bir kaç dakikasında alacaktır. Fakat, sütün devamlı oluşabilmesi için bebeğin her iki göğüsle de emzirilmesi şarttır. Meme verirken göğsünüzün bebeğin nefes almasını engellememesine dikkat edin. Emzirdiğiniz memeyi alttan destekleyerek biraz yukarı kaldırın. Bebeğiniz her ağladığında memeye tutuyorsanız ve kilo alımı normal ise yeterince besleniyor demektir.Bebeğiniz ne zaman acıkırsa o zaman emmek isteyecektir. Bunuda size ağlıyarak belli edecektir. Zaten bir süre sonra ağlama şekillerinden bebeğinizin ne istediğini anlar duruma geleceksiniz. Günde 8 kez beslemek en normalidir. Bebekler genelde mideleri boş olarak 5 saatten fazla uyuyamazlar. Anne sütü ile beslenen bebekler ,anne sütü daha çabuk sindirildiği için mama ile beslenen bebeklere göre daha çabuk acıkırlar.

Emziren Annenin Beslenmesi
Dengeli bir beslenme rejimi benimsemeniz sizin için hayati önem taşır. Lahana ve karnabahar gibi gaz yapan sebzeler yemekten kaçının. Taze sebze ve meyvaları, buğday ve tahıllarla, protein bakımından zengin besinleri tercih edin.sütünüzün bol olması için yeterli miktarda su, çay ve meyva suyu içmeniz gerekir. Günde iki-üç fincandan fazla çay ve kahve içmeyin. Bu dönem boyunca alkollü içkileri ve sigarayı tamamen bırakın. Özellikle ilaç alırken dikkatli olun! Doktorunuz tarafından önerilmediği sürece kesinlikle ilaç almayın; çünkü ilaçlar da alkol ve nikotin gibi sütünüze karışarak bebeğinizin sağlığına zarar verebilir.

Meme Temizliği
Meme iltihaplarından korunmak için göğüs ve göğüs uçlarınızın temizliğine ve bakımına özen gösterin. Banyo yaparken ve duş alırken göğüslerinizi sabunlamayın. Temizlikleri için yalnız sıcak su kullanın. Göğüs uçlannız tahriş olursa özel bir krem sürün. Tahriş devam eder, göğüs uçlarınız çatlarsa derhal doktorunuza başvurun.Hamileliğin son haftalarında göğüs uçlarınıza havlu ve ya temiz bir bezle masaj yaparak onları emzirme dönemine hazırlayabilirsiniz. Sağlık ve estetik nedenlerle rahat bir emzirme sütyeni giyin. Gerekiyorsa gece de çıkarmayın. Fırsat buldukça uyuyun. Gün boyunca işlerinize zaman zaman ara verip dinlenin. Çok ağır işleri üstlenip yorulmaktan kaçının. Bebeğinizi emzirmek size onunla konuşma ve onu okşama firsatı verir. Karnını doyurduktan sonra onu bir süre kollarınız arasında tutun. Baş başa geçirdiğiniz bu huzur dolu ve zevkli dakikalar sizi ve bebeğinizi mutlu edecektir.

Bebeği Emzirdikten Sonra
Her emzirmeden sonra ve gerekiyorsa emzirme sırasında bebeğinizin gaz çıkarmasını sağlayın. Bunun en kolay yolu, onu midesi omuzunuza değecek biçimde yatırmak ve hafifçe sırtına vurmaktır. Bebeğiniz gaz çıkarırken, emdiği sütün birazını da kusabileceğinden omuzunuza ufak bir havlu veya temiz bir bez parçası koymayı unutmayın. Bebeğinizi emzirdikten sonra meme uçlarınızı sıcak su ile silin. Sabun kullanmaktan kaçının. Meme uçlarının temiz havada tamamen kurumasını bekleyin. Sızabilecek sütü emmesi için sütyeninizin içine temiz bir tampon veya bez parçası koyun. Emzirmeye başladığınız ilk günlerde göğüs uçlarınız biraz acırsa hafif bir krem veya losyonla yumuşak bir biçimde ovun.


Emzirme anne ile bebek arasında yakın, sevgi dolu bir ilişki kurulmasına yardım eder. Anne duygusal olarak tatmin olur. Doğumdan sonraki yakın temas anne – bebek arasındaki ilişkinin gelişmesine yardım eder.Bebekler doğumdan hemen sonra annenin yanında kalırlarsa ve emzirilirlerse daha az ağlarlar.Emziren anneler bebeklerine daha şefkatli davranırlar. Uykusuz kalmaktan vb. daha az yakınırlar. Emziren annelerin çocuklarını terk etme ya da çocuklarına kötü davranma olasılığı emzirmeyen annelere göre daha azdır.Bazı çalışmalarda anne sütü ile beslenmenin bebeğin zeka gelişimine, entellektüel yapısına olumlu etki yaptığı bildirilmektedir. Yaşamın ilk haftalarında anne sütü ile beslenen düşük doğum tartılı bebekler yapay beslenen çocuklara göre ileri yaşlarda zeka testlerinde daha başarılı olurlar.

2 Temmuz 2010 Cuma

Omuz, Kol ve Sırt ağrısı


Sık aralıkla devam eden boyun, omuz, kol ve sırt ağrılarımız ve beraberinde baş dönmesi, baş ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, uykusuzluk vs gibi akut veya iltihabi bir şikayetle birlikte ortaya çıkmış ise, bu ağrılar ve gerisinde yatan rahatsızlığın sebebini bulmak ıçın, gerekli teşhis tahlil ve tetkiklerle bulmak gerekir, ilaç ve diğer korucu tedavine rağmen ciddi bir sonuç elde edilememiş, geçmek bilmeyen boyun, omuz, kol ve sırt ağrıları devam ediyorsa. sık aralıkla boyun tutulması oluyorsa , mutlaka uzman hekime baş urulması tedavi yapılması gerekir.

Bu tür şikayetler özellikle masa başı iş yapanlar, sürekli direksiyon başındaki söfürler, bankalarda,borsada vs. mesaisi bilgisayar başında geçen operatörler vs.

Bu ve benzeri meslek gruplarının en büyük riski hareket kısıtlılığıdır. Bu sebeple özellikle boyun sırt ve omuzlarda bulunan kas grupları zaman içinde kasılmaya, spazma ve beraberinde kan dolaşım bozukluklarına vs sebep olacak derecede tembelleşir. Oysa bu bölge,boyun ile vücudun bütün organlarını sevk ve idare eden “beyin” ile “vücut” arasında bir iletişim köprüsüdür. Bu bakımdan çok önemli bir görevi vardır.
Bir kere vücudu idare edecek olan beyin, tüm gereksinimlerini boyun yoluyla karşılar. Beyni besleyecek kan damarları, ona sinyal ulaştıracak sinirler vs boyundan geçer. Diğer taraftan beyinden ellere kollara ayaklara vs. verilecek tüm komutlar yine boyundan geçer.

İşte zaman içinde bu bölgede duruş oturuş bozuklukları, hareket kısıtlılığı ve diğer birçok etken sebebiyle meydana gelen boyundaki kas kasılmaları, kireçlenme, boyun omurliği kayması, boyun fıtığı gibi durumlar vücudun iletişim sistemini zorda bırakır. Bu durum aslında gizli açık yaşanan birçok rahatsızlığın temel faktörüdür.

Böylesi durumlarda vücut uyarı sistemini devreye sokar ve boyun bölgesinde, omuzlarda ve sırtta ağrılar belirir. Bu ağrılar ilk zamanlarda biraz dinlenince geçer. Çünkü yeni başlangıçtır. Ama zamanla sizi rahatsız edecek hal alır. Ancak bu şikayetlerle gidildiğince genelde ciddi bir teşhis konulamaz. Ancak şahıs artık halsizlikten, yorgunluktan vs söz etmeye başlamıştır.

Bu şikayetlerin sebebi, bu bölgelerin iyi kan alamaması, beyne gerekli kan gidememesi sebebiyle ortaya çıkan şikayetlerdir.

Bu şikayetler ileriki yıllarda bazen farklı ağrı ve rahatsızlık olarak ortaya çıkar. Örneğin bazen kalp çarpıntısı, tansiyon bozukluğu, kulakta uğultu çınlama, kabızlık, hazımsızlık, şişkinlik gaz gibi şikayetler ortaya çıkar. Ve bu şikayetler dile getirilerek yapılan müracaatlarda, şahıs şikayetini böyle söyleyince doktor da ona göre yaklaşımda bulunur. Konulan teşhis ve verilen tedavilerin bir kısmı bu bakımdan sonuçsuz kalır.

Oysa bu tür boyun omuz ve sırt ağrısı şikayeti olanların yapması gereken bazı basit ama önemli davranışlar vardır. Masa başından arada bir kalkıp gezinmek. ortamı havalandırmak, spor yapamasa bile yürüyüş yapmak, arada bir de olsa merdiven çıkmak vücudu hareketli kılacak davranışlardandır.

Boyun fıtığı


Yaşamının bir döneminde boyun ağrısından yakınmayan insan oldukça azdır. Boyun ağrıları, boyun omurgasını oluşturan kemiklerin, eklemlerin, omurların arasında yer alan disklerin ve omurga etrafındaki kas ve bağların bozukluğu sonucu oluşur

Boyun ağrısına yol açan hastalıklarda ağrı bazı olgularda sadece ensededir. Bazı olgularda ise enseden başa, sırta, kollara ve hatta göğüse doğru yayılabilir. Sıklıkla hastanın boyun hareketlerinde kısıtlılık oluşur. Kola ve ele yayılan uyuşmalar, ellerde güçsüzlük hissi, baş dönmesi, sersemlik hissi sık dile getirilen yakınmalardır. Boyun ağrısı bazen kişinin günlük yaşam aktivitelerini etkileyerek yaşam kalitesini bozabilir.

Boyun ağrısına yol açan hastalıklar çok çeşitlidir:

boyun fıtığı, disk dejenerasyonu, boyun omurgasında artroz (kireçlenme), miyofasyal ağrı sendromları, tekrarlayan strese bağlı zedelenme sonucu gelişen ağrılar.
Tekrarlayan aktivitelerde bulunma kötü pozisyon ve psikolojik stres ile birleşince “aşırı kullanmaya bağlı zedelenme” tablosunu ortaya çıkarır. Uzun süre başın öne eğilerek veya aşırı yukarı kaldırılarak çalışılması kas yorgunluğu ve kas kısalmasına yol açarak boyun ve sırt ağrısına neden olur. Çalışma koşulları ve bilgisayar kullanımının artması nedeniyle sık karşılaşılmaktadır.

Boyunda kas kaynaklı ağrı (miyofasyal ağrı):

Boyun ve sırtın üst kaslarında ağrılı kaynağı olan tetik noktalar mevcuttur. Nedeni tam bilinmemekle beraber çok sayıda insanda görülmektedir.
Boyun zedelenmeleri: Boyun başı taşıdığı ve çok hareketli olduğu için zedelenmelere çok açıktır. Motorlu araç kazası, dalma, spor kazası ve düşmeler sonucu boyunda zedelenmeler kolaylıkla oluşabilir. En çok kas ve bağlar gibi yumuşak doku zedelenmeleri oluşsa da, bazı ağır yaralanmalar boyun kemiklerinde kırık ya da kaymaya yol açarak omurilik zedelenmelerine neden olabilirler.

Boyun fıtığı:

Omurgayı oluşturan kemiklerin arasındaki diskin zamanla zayıflamasıyla disk içeriği dışarıya doğru fırlar. Fıtıklaşma sonucu sinir kökü ya da omuriliğin üzerine baskı oluşabilir. Sinir kökü sıkışması ile kola ve ele yayılan şiddetli ve yanıcı ağrı, uyuşma, karıncalanma, ileri olgularda da el veya kolda kas güçsüzlüğü görülebilir.

Disk yapısının bozulması (disk dejenerasyonu):

Boyun omurgasını oluşturan kemiklerin arasında yer alan diskler şok emilimi görevini görür. 40 yaşından sonra diskin normal-jelatin yapısı bozulur. Disk dejenerasyonu daha çok ilerleyen yaşla oluşmakla beraber, yaşam tarzı, genetik, sigara içme, beslenme ve fiziksel aktivite özellikleri tarafından da etkilenir.

Kireçlenme:

Boyun kemikleri arasındaki eklemlerin yapısında bozulmalar sonucu gelişir, genellikle yaşla beraber artar. Başın arka tarafında kronik ağrıdan yakınabilirler.
Tümörler, enfeksiyonlar ve omurga kemiklerindeki doğuştan olan anomaliler.

Nasıl önlem alınmalı?

Boyun duruşunun (postür) düzgün olması ve boyun-sırt bölgesinin güçlendirilmesi, boyunda travmadan ve tekrarlayıcı stresten kaçınma, düzgün beslenme ve fiziksel aktivite yapma, sigarayı bırakmak, iş yerinde ergonomik düzenlemeler yapmak gereklidir.

Boyun ağrısı çekenlere öneriler:

  • Çalışmanıza sık ara verin. Masada veya arabada otururken kısa aralar verip ayağa kalkın, kısa yürüme ve gerinme egzersizleri yapın.
  • Çalışma sandalyenizi ve bilgisayarınızı ayarlayın. Otururken kalçalarınızın hizası dizlerinizden hafifçe daha yukarıda olmalı, baş ve boyun doğru pozisyonda olmalıdır.
  • Çok sayıda veya kalın yastıkla yatmayın, televizyon izlerken kanepenin koluna başınızı dayayıp uyuyakalmayın!
  • Telefonun ahizesini omuz ile boynunuzun arasına sıkıştırarak konuşmayın.
  • Germe ve güçlendirme egzersizleri yapın. Omurga sağlığı için yürüyün ve yüzün.


Dondurma çocukların gelişimi açısından önemli


Yaz aylarının vazgeçilmezi olan dondurmanın, kemiklerin yapı taşı olan kalsiyum ve fosfor açısından oldukça zengin olması nedeniyle çocukların gelişimi açısından önemli olduğu belirtildi.

İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Başdiyetisyeni Aygül Güven, dondurmanın magnezyum, potasyum, demir ve fosfor gibi minerallerin yanı sıra A, B, C, D, E grubu vitaminlerini de barındırdığını dile getirerek, çocuklarda fazla olan kalsiyum ihtiyacının karşılanması için dondurma tüketimini önerdiklerini ifade etti. Güven, şunları kaydetti:

''Sütte bulunan kalsiyum ve fosfor miktarı dondurma yapımında daha da yoğunlaşmaktadır. Bu nedenle her gün yüz gram dondurma çocukların gelişimi açısından oldukça önemli. Ancak bu miktarın aşılması şişmanlığa yol açabilir. Süt ihtiyacını karşılamanın yanı sıra diğer tatlılara oranla kalorisinin düşük olması dondurmayı daha da tercih edilir hale getiriyor.''

Dondurma tüketilirken dikkat edilmesi gereken noktalar olduğunu söyleyen Güven, dondurmanın sağlık ile hijyen koşullarına uygun olması ve açıkta satılan dondurmaların alınmaması gerektiğini belirtti.

Güven, ''Dondurma çocukların kemik gelişimine katkı sağladığı gibi yetişkinlerin günlük kalori ihtiyacını da karşılıyor. Dondurma tüketilirken çikolatalı yerine limon, elma, armut, fındık içi, badem, ceviz, kivi, böğürtlen ve keçiboynuzu (harnup) karışımıyla yapılan dondurmanın tercih edilmesini öneriyoruz'' dedi.