Google Reklamları

28 Haziran 2010 Pazartesi

Doğru Beslenerek Kaliteli Yaşayın


Toplum geneline bakıldığında sebzeler genelde sevilmeyen besinler arasında sayılır. Güzel, çekici görüntülerinin aksine özellikle fast food yemeklerin ağır bastığı yeni çağ beslenme arenasında sebzeler maalesef dudak bükülen yemeklerdendir. Minik yeşil ağacımsı görüntüsü ile brokoli son yıllarda açıklanan pek çok faydasına rağmen hak ettiği ilgiyi görememektedir. Türk mutfağında geleneksel bir tat olmamasına rağmen pişirme kolaylığı ve başta sağlık avantajları nedeniyle beslenmemizden eksik etmemiz gereken bir bitkidir.

Bu nedenle lütfen yeşillere hayır demeden önce bir kere daha düşünün. Bu yıl ‘her gün 5 yeşil’ sloganıyla 7’den 70’e bu değerler anlatılmaya çalışılmaktadır, siz de sevdiklerinizi bilgilendirerek bize yardımcı olun.

Beslenme ve kanser etkileşiminin incelendiği bir çalışmada, yeme alışkanlıkları ve yaşam tarzında yapılacak değişikliklerle tüm kanser çeşitlerinin yüzde 30-40 oranında önlenebileceği gözlenmiştir. Bu noktada insanoğlunun en büyük hatalarından birine değinmek istiyorum. Türk toplumunda da sıkça rastlanan adamsendecilik, ‘Türk’e bir şey olmaz mantığı’ maalesef önleyici sağlık adımlarını olumsuz etkilemektedir. Dişimiz ağrımadan diş doktoruna gitmeyeceğimiz gibi kanser, kalp vb kronik hastalıklara yakalanmadan da sağlığımıza gereken değeri vermemekteyiz. Oysa ufak değişiklikler çok şey değiştirebilir. Örneğin ana yemeğinizin yanına patates kızartması ya da püre söylemektense haşlanmış sebze sipariş etmek hem ekstra kalorileri hem de kronik hastalıkları uzak tutacaktır.

Kanser gelişiminde obezite, glikoz metabolizmasında hatalara yola açan konsantre şekerler ve ürünlerinin tüketimi, düşük posa tüketimi, kırmızı et ağırlıklı beslenmek, omega 3 ve 6 yağlarındaki dengesizlik gibi faktörler rol oynamaktadır. Unutmayın tedavi etme yollarını aramaktansa önleyici tedbirler almak çok daha kolay ve etkilidir. Madem her yıl pek çok kayba neden olan bu hastalığın oluşum nedenlerini biliyoruz neden daha hastalık oluşmadan kendimizi koruma altına almıyoruz. Ne yapmamız gerekiyor kısaca aşağıda özetledim:

Hiç kuşkusuz sebze ve meyve tüketiminizi artırın: Mümkün oldukça renkli, organik ve mevsiminde bitkilerle beslenin. Karışık teknik isimlerle kafanızı şişirmek istemiyorum ama inanın her sebze ve meyveye değişik rengini veren pigmentler, enzimler, vitamin ve mineraller vücudun savunma üssünün en güçlü silahlarıdır. Çöplük besinler olarak dalga geçtiğim, yağ depolamamız dışında hiçbir fonksiyonu olmayan cipsler, gazlı içecekler vb. yüksek şeker ve trans yağ asit içerikleri ile her geçen gün sağlığımızı kaybetmemize neden olmaktadır benden söylemesi. Unutmadan yeşil sebzeler detoksifiye edici özellikleri ile vücudun toksinlerden arınmasına da yardımcıdır, bahar temizliği yapmanın tam zamanı.

Kalori içeriği yüksek boş besinleri diyetlerinizden çıkarın: Bunun yerine besin değeri yüksek (vitamin, mineral, protein vb.) kalori miktarı düşük gıdalara ağırlık verin. Böylece daha uzun süre tokluk hissi sağlanmış olacak. Örneğin canımız tatlı istediğinde şekerlemelere saldırmak yerine az yağlı meyveli yoğurtlar, 5 adet kuru kayısı veya 1 avuç kuru üzüm, 1 yemek kaşığı kadar fındık veya badem, söğüş sebzeler, domates suyu doğru alternatifler olacaktır.

Keten tohumu ile tanışın: Ülkemizde bir kaç ünlü ismin kullanmasıyla ün kazanan bu tohumu siz de beslenmenize ekleyin. Benim gibi mısır gevreği tutkunuysanız her sabah bir tatlı kaşığı çekilmiş keten tohumunuzu aldınız demektir. İnanın sütle karıştığında alıştığınız tat değişmeyecek hatta içeriğindeki yağ içeriğinden ötürü tokluk hissiniz de artacaktır. Ayrıca yoğurdunuza, salatalarınıza da hoş bir lezzet katacaktır.

Fast food akımına ayak uydurmayın sefer tası hareketi başlatın: Sevgili annemin kulakları çınlasın çocukken az mı başının etini yemiştim diğer çocuklar gibi dışarıda yemek için. Ama o hep bana ‘Kızım ev yemeği gibisi yok’ derdi. Şimdi ne demek istediğini daha iyi anlıyorum. Siz de zorunda kalmadıkça dışarıda yememeye çalışın, iş, okul nereye gidiyorsanız küçük bir saklama kabına yemeğinizi alın. Böylece hem ekonomi yapmış hem de formunuzu korumuş olacaksınız.

Son yıllarda giderek artan porsiyon miktarları insanları daha fazla yemeye teşvik ediyor. Besin sanayi ve restoranlar daha iyi hizmet sağlamak adına ‘büyük boy’ besinler sunuyorlar ve biz de paramızın karşılığını alma içgüdüsüyle gerekenden fazla yiyoruz. Çoğu insan için ise mideden çok göz doygunluğu daha önemli olduğundan belki de istemsizce daha fazla tüketiyoruz.

İşte size Amerikan mutfağından birkaç örnek:

• 1954 yılında Burger King’de yediğiniz bir hamburger ortalama 200 kalori (kal.) iken bugün 310 kal.
• Hepinizin hatırladığını düşündüğüm Coca Cola’nın meşhur cam şişesi ortalama 80 kal. iken bugünkü plastik şişe 195 kal.
• 1955’lerde McDonald’s da yediğiniz patates kızartması 210 kal. iken bugün 610 kal.
• 1950’lerde satılan patlamış mısır 175 kal. iken bugün 1700 kal.
• 1900’lerde satılan Hershey’s çikolata ortalama 300 kal. iken bugün 1000 kal.

Bu korkunç kalori bombardımanlarına tutulmamak için dışarıda yemek yerken siparişinizin yarısını arkadaşınızla paylaşmanız, kasadaki şirin kasiyerin ‘X YTL fazla ödeyerek jumbo menü ister misin?’ teklifini geri çevirmeniz, evinize aldığınız cipsleri küçük poşetlerde ağzını vakumlayarak porsiyonlamanız faydalı olacaktır.

Türk mutfağından yayılan, orijinal ismiyle tanınan içeriğindeki yararlı bakterilerle basta kanser olmak üzere pek çok hastalıktan koruyucu leziz besinimiz yoğurdu sofranızdan eksik etmeyin. Yine kefir aynı şekilde ara öğünlerin vazgeçilmezi besini olmalıdır.
Antioksidan özellikleri ile göze çarpan selenyum, çinko, A, E, C vitaminleri ve alfa- Lipoik asit kaynaklı besinleri tüketmeye ya da yeterli-dengeli beslendiğinize inanmıyorsanız tablet olarak takviye almaya dikkat edin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder